Dilden dile,kulaktan kulağa yayılmış,orijinali Sanksiritçe yazılmış olan,Hintli Beydaba hikayesi aktarmak istiyorum.
Hindistan’da gelincik çok yaygın. Fare ile yarasa karışımı bu hayvanın özelliği ise, insan kanı emmesi... Genç kadın o nedenle bebeğini gözünün önünden hiç ayırmıyor. Gelincik kolayca ulaşamasın diye de, ayrıca uzun bacaklar üzerinde bir beşikte tutuyor, iş yaparken bile gözüyle denetlediği bebesini.
O gün acil bir şey gerekiyor, evde yok. Kapıyı aralık bırakıp hızla komşusunun kapısını çalıyor. Ev hanımı değil mi, çeneye dalıyor bebesini unutup. Neden sonra aklına bebesi düşünce, panikle eve koşuyor ki, kapıda, ağzına kanlar bulaşmış gelincikle burun buruna geliyor. Çılgına dönüyor. Hemen bulduğu sopayla fırlıyor gelinciğin üstüne. Her darbede çığlıklar atıyorlar karşılıklı. Sonuçta bir köşede kıstırıp öldürüyor gelinciği. Yetmiyor, ayağıyla iyiden iyiye ezip, yamyassı ediyor bu kan emiciyi... Tahminen paramparça edilmiş bebesine yöneliyor ardından. Beşiğin durduğu odanın kapısını pür telaş ve perişan açıyor ki... Bebek neşe içinde gülüp oynuyor. Elinde kafasını tuttuğu engerek yılanının, parçalanmış koca bedeni ise, beşiğin içinde cansız yatıyor.
Sıvas’ta yakılan, işkencede öldürülen ya da faili meçhul cinayetlere kurban ettiğimiz. Her biri farklı, en az bir bölük adama bedel bilgisi ve onuruyla, kendilerine uzatılan sistemin nimetlerini elinin tersiyle itip, halkı için, toplumu için kendini şövalyece ortaya atan, bunun karşılığında işsiz kalan, açlık çeken dostlarımız. Ve adına savaştıkları insanlar tarafından, zavallı maşalarca yok edilen, bu nedenle de yoksul ülkemizi daha da yoksul bırakan kardeşlerimiz... Dahası, o maşaların sahipleri bugün iktidar.